29 Eylül 2014 Pazartesi

Araştırma Ziyareti-UPC

Önceki hafta, ERCIM bursu kapsamındaki ikinci araştırma ziyaretini Barselona'daki UPC (Polytechnic University of Catalonia)'ye gerçekleştirdim. Ziyaret ettiğim hocanın programı sebebiyle okula gitmediğim bir gün haricindeki günlerimi okulda geçirsem de, uzun günler sayesinde okul sonrası akşam üzerleri şehri görme imkanım oldu.

Stockholm'den sonra oldukça sıcak ve kalabalık bir şehir olarak gelse de Barselona'yı sevdiğimi söyleyebilirim. Özellikle İzmir'e benzeyen liman bölgesinde zaman geçirmek hoşuma gitti. Tabi tarihi yapıları, geniş meydanlarıyla da turistler için ilginç bir şehir. Ama yine de bir ara postdoc alternatiflerinden biri olan bu şehre değil de, Stockholm'e gittiğimize memnun olduğumu söyleyebilirim. Son günlerimize yaklaştığımız Stockholm'den giderken burayı hep düzenli, insanları saygılı, yemyeşil, gelişmiş bir şehir olarak hatırlayacağım.


Casa Batllo

Museu Nacional d'Art de Catalunya

Plaça d'Espanya

Sagrada Família





Plaça de Catalunya
Barselona'ya UPC'deki Marisa Gil'i ziyaret ederek araştırma alanlarımız hakkında bilgi alışverişi amacıyla gittim. Yeni dönemin ilk haftası olması sebebiyle ortamda biraz yoğunluk olsa da ziyaretimin oldukça faydalı olduğunu söyleyebilirim. Çalışma konularımız tamamen aynı olmasa da, hoca ve grubu ortak konular arama konusunda oldukça yardımcı oldular. Yakın gelecekte ortak birşeyler yapma üzerine planlar yaptık. Aklımda fikirlerle döndüğüm bu ziyaretimin ürünlerini en kısa sürede alabileceğimi ümit ediyorum.

Barselona'ya gitmişken daha önce Boğaziçi'nde tanışma imkanı bulduğum BSC (Barcelona Supercomputing Center)'de araştırmacı olarak çalışan Osman Ünsal'ı da ziyaret ettim. Orada çalışan doktora öğrencileriyle de tanışarak sohbet ettik. Her zaman yurt dışında Türk araştırmacıların, özellikle bizim alanda çalışan insanların azlığından şikayet eden biri olarak benim için oldukça keyifli zamanlardı.

Genel olarak Barselona seyahatimiz, akademik olarak verimli ve turistik olarak keyifli geçti. Gerek UPC'de ziyaret ettiğim gruptakiler, gerek BSC'de sohbet etme fırsatı bulduğum Türk arkadaşlar oldukça cana yakın insanlardı ve ümit ediyorum ki ileride tekrar bağlantı kurarak ortak çalışma imkanı bulabiliriz.

2 Eylül 2014 Salı

Norveç

Ağustos'un üçüncü hafta sonunda uzun zamandır gerçekleştirmeyi planladığımız Norveç seyahatimizi yaptık. Sanırım en bol fotoğraflı yazım bu olacak. 4 günlük gezimizin üçüncü gününde, fotoğraf makinamın hafızası dolma tehlikesi yaşadı ve yazıya eklemek için fotoğraf seçerken en zorlandığım gezi bu oldu. Gezi hakkında biraz detay vermeye çalışacağım ama daha çok fotoğraflara bakıp bu güzel ülke hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.


Seyahatimiz, Stockholm tren istasyonunda bindiğimiz Oslo treninde başladı. 5-6 saat süren bir yolculuktan sonra başkent Oslo'ya ulaştık. Norveç ülke sınırlarına girer girmez etrafın değişip yemyeşil olduğunu söyleyebilirim. Aslında İsveç de oldukça yeşil, doğal güzellikler açısından zengin bir ülke ama Norveç'e gittiğinizde çok daha farklı bir ortamla karşılaşıyorsunuz.

Parlamento binası
Oslo'nun ana caddesi olan Karl Johans caddesinden geçerek ulaştığımız otelimizden çıkıp şehir merkezinde bir günde görülebilecek yerleri görmek için yürümeye başladık. İlk olarak Akershus Kalesi'ni dolaşıp bahçesinde havanın da güzellliğinden faydalanarak biraz zaman geçirdik. Stockholm'de oldukça sıcak olan havadan sonra, daha bir soğuğuyla ünlü Norveç'e hazırlıklı gitmiştik ama ilk gün Oslo'da çoğunlukla güneşli bir hava vardı. Ama zaman zaman, yerel yağmurlar saklanacak yer aramamızı gerektirdi.

Akershus Kalesi
Akershus Kalesi

Yine şehir merkesinde bulunan Royal Palace ve çevresindeki parkta zaman geçirdikten sonra otelimize döndük. Oslo'nun diğer bir görülebilir mekanının heykellerle donatılmış olan Frogner Park olduğunu söyleyebilirim. Şehir merkezine çok yakın olmadığı için ve fazla vaktimiz de olmadığından gitmeyi tercih etmedik. 
Royal Palace
Oslo Üniversitesi
Ertesi gün, sabah erkenden otelde kahvalltımızı yaptıktan sonra Bergen treniyle bir fyord şehri olan Bergen'e doğru yola çıktık. Bergen tren yolu, doğa manzaralarıyla dünyanın en görülesi yollarından biri olarak geçiyor. Gerçekten de Norveç'in gelişmiş trenleriyle daha da keyifli hale gelen bu seyahatte, trenden bile çok güzel fotoğraflar çekme imkanı bulabildim. Karadeniz'de yeşil ve doğadan etkilendiğim çok fazla yer vardı ama Norveç'i gördükten sonra Karadeniz'in sadece küçük bir örnek olduğunu düşünmeye başladım. Yaklaşık 7 saat süren bu tren yolculuğunda, her an farklı bir güzellikle karşılaşıyorsunuz. Sabah erken saatte kalkmış olmanın verdiği yorgunlukla bir ara dayanamayıp uyumuş olsam da bu yolculuğun bir saniyesini bile kaçırmak istemediğimi söyleyebilirim.





Bu güzel yolculuk sonunda Norveç'in en fazla nüfusa sahip ikinci şehri olan Bergen'e ulaştık. Oslo'daki güneşli havadan sonra burada biraz daha serin ve yağmurlu bir hava vardı. Ama biz azmedip bu şehri de görmeye çalıştık. Öncelikle Stockholm'de de bol bol yediğimiz meşhur Norveç somonlarını mekanında tatmak için Bergen balık pazarına gittik. Burada oldukça farklı çeşitte balıklar satılıyordu. Büyük büyük kral yengeçleri, karidesler, ıstakozlar ve farklı balıklar.. Biz farklı tatlara pek açık olmadığımızdan somonlarımızı sipariş ettik, ve pişman da olmadık.

Bergen

Yemek sonrasında Fløibanen finikülerine binerek bir finiküler dolusu Japon turistle birlikte şehri çevreleyen dağlardan biri olan Fløyen dağına çıktık. Burada havanın yağmurlu olması sebebiyle, çok güzel bir tepeden şehir manzarası alamasam da birkaç fotoğraf denemem oldu.





Ertesi sabah yine erkenden yollara düşüp, bu sefer deniz yolculuğuna koyulduk. Bergen'den çıkıp fiyordlar boyunca 5 saat kadar devam eden bu yolculuğumuzun gezinin en keyif aldığım kısmı olduğunu söyleyebilirim. Sabah Bergen'den ayrılırken yağmurlu olan havanın, gün içinde bol bol güneşliye dönmesinin de zaman zaman açık havada geçirdiğimiz bu yolculuğu daha keyifli hale getirdiğini söyleyebilirim. Mavi ve yeşille dolu bu unutulmaz yolculuğu kelimelerle anlatmak yerine bol bol fotoğraf ekliyorum.


























İrili ufaklı birçok sahil kasabasından geçtikten sonra yine küçük bir kasaba olan Flam'a ulaştık. Serin ve yağmurlu hava sebebiyle otelimizde vakit geçirdiğimiz bu kasabadan ertesi sabah ayrılarak, yine doğa güzellikleriyle dolu olan bir yolculuk için Flam trenindeki yerimizi aldık. 1 saat kadar süren bu yolculuk da yine yeşillikler, şelalelerle doluydu. 

Flam







Flam tren yolculuğumuzu Bergen tren yolunun ortasındaki duraklardan biri olan Mirdal'da tamamlayarak burada Oslo dönüş trenimizi beklemeye başladık. Bu bekleme süresini de çevrede dolaşarak ve son doğa güzelliklerini fotoğraflayarak geçirdik.




Bu kez Bergen trenine orta durağından binerek Oslo'ya dönüş yoluna koyulduk. Bir yağmur yağıp bir güneşin açtığı yolculuk boyunca çok sayıda gökkuşağı görüp fotoğraflama imkanı bulduk. Yolculuğumuzu, Oslo Havaalanı'ndan bindiğimiz ve zaman kazanmak için tercih ettiğimiz Stockholm uçağıyla tamamladık.


Yazı boyunca belirttiğim gibi, doğa güzellikleriyle dolu Norveç'in şimdiye kadar gördüğüm en güzel ülke olduğunu söyleyebilirim. Görebildiğimiz kadarıyla hayat standartları ve fiyatlardan anladığımız kadarıyla alım gücü yüksek, doğa güzellikleriyle dolu, yaşanılası, görülesi bir ülke. Sert iklim şartları sebebiyle doğa güzelliklerini görmek yılın her zamanında çok kolay değil sanırım, ama yaz aylarında upuzun günleriyle en azından kısa bir seyahat için gidilesi bir ülke.