13 Aralık 2011 Salı

Şeb-i Arus

Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor.
Diyor ki: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir, kadın da.
Ayrılıktan şahrem-şahrem olmuş bir gönül isterim ki iştiyak derdini anlatayım ona.
Aslından uzak kalan kişi, gene buluşma zamanını arar.
(Mesnevi Tercemesi ve Şerhi/ Abdülbaki Gölpınarlı, İnkılap Yayınevi)

Mesnevi eserine ney sembolü ile ayrılıktan şikayet ettiği bu dizelerle başlayan Mevlana, ölümünü bir vuslat olarak görmüş ve ölüm gününü düğün gecesi anlamına gelen Şeb-i Arus olarak saymıştır. Miladi 17 Aralık 1273'te vefat eden Mevlana'nın ölüm yıldönümü, Aralık ayı boyunca başta Konya olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde kutlanmakta. Ben de bir blog yazısıyla bu kutlamalara katılmak istedim.

Konya'daki etkinliklere ilki 2005'te olmak üzere 3 kez katılma imkanı buldum ben de. Hem Mevlana'nın türbesini ziyaret, hem de Aralık ayı boyunca Konya Mevlana Kültür Merkezi'nde yapılan Şeb-i Arus törenlerine katılmak büyük bir zevkti. Ben ziyaretlerimi 3 farklı tur firması aracılığıyla yaptım ama son turumuzda, son yıllarda Şeb-i Arus'un daha bir popüler hale gelmiş olması sebebiyle tur rehberimiz, yol arkadaşlarımız, otelimiz pek iyi değildi. Ben her türlüsünden büyük zevk alıyorum ama Konya ziyaretinin bu hale getirilmiş olması çok da hoşuma gitmiyor.

Yeşil Türbe
Konya ziyaretinin Mevlana Türbesi ziyaretinden sonraki en ilginç kısmı Mevlana Kültür Merkezi'nde gerçekleşen anma töreni. Ahmet Özhan'ın verdiği Tasavvuf Müziği Konseri ile başlayan etkinlik, sema töreni ile devam ediyor. Talebi karşılamak için hem gündüz, hem de gece gerçekleşen bu törene sahne dışında tamamen karanlık ortam sağlanabildiği için gece katılmak çok daha etkileyici. Belli bir kısmından sonra flaşlı fotoğraf çekmenin yasak olduğu sema töreni sırasında, sağlanan karanlık ve sessizlik sayesinde semazenlerin duygularını yakalamaya çalışmak eşsiz bir tecrübe oluyor. Bu arada fotoğraf çekmek için tripod götürmek şart diyebilirim. Hatta ben ikinci gidişimde en üstte sadece basın mensuplarının alındığı kısma güvenlik görevlisini ikna ederek sızmış, sahneyi bütün olarak fotoğraflama imkanı bulmuştum. Ama oturma alanlarında da tripodu kurmak için yeterli alan bulunuyor, tabi yukarıdan yakaladığınız açıyı bulmak mümkün değil.


Kanun kursumuzda da Serap Hoca, geçen hafta sema töreninde semazenlerin dönüşüne eşlik eden "Dinle Sözümü Sana Direm Özge Edadır" Segah İlahisini çalışmamızı istedi. Onun icrasını da buradan paylaşmak istiyorum. Önümüzdeki Pazar da devlet korosunun konserinde Suzidilara Mevlevi Ayini çalınacak.

31 Ekim 2011 Pazartesi

Origami

24 Ekim-11 Kasım tarihleri arası Dünya Origami Günleri olarak belirlenmiş. Aslında Japonya'da Origami Günü olarak kutlanan 11 Kasım, Amerikalılar  tarafından origamiyi Amerika'ya getiren Lillian Oppenheimer'ın doğum günü olan 24 Ekim ile birleştirilerek Origami Günleri'ne çevrilmiş. Uzun zamandır Origami ile ilgili birşeyler yazmayı düşünürken, yazımı bu günlerde ekleyerek kendi çapımda bir kutlama yapmak istedim.

Origami ile olan ilişkim, sanırım çocukluğumda hafta sonu sabahları TRT'de yayınlanan çocuk programlarıyla başladı. Lisans eğitim sürecinde Akif Hoca'dan aldığım Geometrik Origami dersi ise ilişkimizi farklı boyutlara taşımamıza sebep oldu. Japonya, Japonca, Japon insanlarına olan sevgim bu Japon sanatına daha da yakınlaşmamın başlıca sebebidir diye düşünüyorum.

Origaminin farklı farklı türleri var aslında. İstediğim kadar vakit ayıramasam da farklı türlerden, farklı şekiller katlamaya çalışıyorum. En meşhur origami sanırım Turna (Origami Crane). Turna, Klasik Origami olarak isimlendirilebilecek türden. Bu türün özelliği tek parça kağıttan, makas ve yapıştırıcı kullanmadan yapılıyor olması. Benim henüz yapmaya cesaret edemediğim akıl almaz örneklerini geçen sene hayatını kaybeden heykeltraş Eric Joisel'in web sayfasından inceleyebilirsiniz.

Turna

 Kawasaki rose
Geometrik origami dersinde de örneklerini gördüğümüz Modüler Origami, aynı şekle sahip birçok modülün birbirine geçirilmesiyle oluşturuluyor. Bunda modülleri oluşturmak o kadar zor değil ama birleştirme kısmı insanı oldukça zorluyor. Bu türde kendi tasarımlarını da bulabileceğiniz Meenakshi Mukerji'nin sayfasını inceleyebilirsiniz.
Lotus Crown (Maria Sinayskaya)

Bir diğer Origami çeşidi de Tessellation. Tessellation ile geçen sene tanıştım ve en çok bu çeşidini sevdim diyebilirim. Yine tek bir kağıttan makas, yapıştırıcı kullanmadan yapılıyor ve birbirini takip eden katmanlardan oluşan bir şekil çıkıyor ortaya. Şimdiye kadarki örneklerini Origami anlatma konusunda usta olduğunu düşündüğüm Sara Adams'ın sitesindeki videolardan takip ederek tamamlayabildim. Videodan izleyerek adım adım yapmakta ne var ki diye düşünebilirsiniz ama, bazıları saatler süren videoları izlediğinizde o kadar da kolay olmadığını anlayabilirsiniz.

Hydrangea (Shuzo Fujimoto)

Snowflake (Dennis Walker)
Benim denediğim Origami türleri bunlar. Bir de Amerika seyahatimiz sırasında satın aldığım hazır paketlerde sunulan örnekler var. Yapacağınız şeklin her bir parçası için farklı farklı malzeme ve kağıtlar içeren paketlerden çıkan talimatları izleyerek sonundaki şekli yapabiliyorsunuz. Biraz daha kolay ama görsel olarak hoş.

Paper Dolls
Şimdiye kadar katlayabildiğim birkaç örneğin fotoğraflarını eklemeye çalıştım. Bundan sonra yeni ve farklı örnekleri paylaşmaya devam etmeyi düşünüyorum.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Kaz Dağları

Bu seneki yaz tatilini sakin, sessiz, dinlenebileceğimiz bir yerde geçirmek istediğimizden uzun süredir gitmek istediğim Kaz Dağları oldu seçimimiz. Nerede kalacağımızı araştırırken Çanakkale-Küçükkuyu'daki Yeşilyurt Köyü'nde bulunan küçük oteller ilgimizi çekti. Ve bunlardan her birine bir çiçek ismi verilen 7 odadan oluşan butik otel, Erguvanlı Ev tercihimiz oldu.

Erguvanlı Ev
Erguvanlı Ev, köyün girişinde çam ağaçları arasında şirin bir otel. Bizim kaldığımız Manolya odası, dağ manzaralı küçük bir terasa sahipti. En büyük sürpriz de, otelde kaldığımız süre boyunca bizi eğlendiren terastaki 5 minik kedi yavrusuydu. Annelerinde yemeklerimizden kalanları terasımıza taşıyarak oluşturduğumuz güven sayesinde kedicikleri bol bol sevme imkanı buldum.

Terasımızdaki kedicikler
Otelin en hoşumuza giden özelliklerinden biri de her seferinde özenle hazırlanmış yemekleriydi. Yeşillikleri bol, çeşit çeşit reçellerden oluşan kahvaltı ve farklı zeytinyağlılar eşliğinde özenilmiş akşam yemeği iple çektiğimiz saatler oldu. Özellikle hafif hafif esen rüzgar eşliğinde otelin terasındaki akşam yemeği, en zevk aldığımız zamanlardı. Tamamı bayanlardan oluşan personelin yakın ilgi ve özeni bizi çok mutlu etti. 

Çanakkale Eceabat üzerinden gittiğimiz ve Assos'a gelmeden ulaştığımız Yeşilyurt Köyü'nde ilk günümüzü otelde istirahatle geçirdikten sonra ikinci gün, köy meydanındaki çay bahçesinde etrafı incelemeye çalıştık. Köylü sakinlerinin yanı sıra özellikle 34 plakalarından anladığımız İstanbullu ve farklı şehirlerden gelmiş ziyaretçileriyle, köy meydanı oldukça hareketliydi. Köyde, Erguvanlı Ev gibi birçok butik otel daha var. Turizmin tarihini çok iyi bilmiyorum ama bizim otelimiz 8 senedir hizmet veriyormuş.


Son günümüzde de, çevreyi biraz gezmek için önceki günden ayarladığımız bir tura katıldık. Sabah biraz geç de olsa otelimize yakın yoldan bizi alan jeepimiz, Akçay'a kadar diğer 6 kişiyi de toplayarak ilk olarak Zeytinli kasabasından geçilerek ulaşılan Kaz Dağları milli parkında yer alan Hasan Boğuldu gölü ve Sutüven Şelalesi'ne götürdü bizi.

Sutüven Şelalesi
Sonrasında Tahtakuşlar köyündeki müzeyi ve anıt çınar ağacını ziyaret ettik. Öğle yemeğimizi yine jeep sayesinde tırmanarak ulaştığımız bir lokantada yedikten sonra Mıhlı Çayı'na gittik. Sanırım hafta sonu olması sebebiyle çaya serinlemek için girenler, kenarında piknik yapanlardan oluşan büyük bir kalabalık vardı. Oradan ayrıldıktan sonra Adatepe köyünün yanından yürüyerek müthiş manzaralı Zeus Altarı'na ulaştık. Tüm Edremit Körfezi'ni yukarıdan izleyebileceğiniz bu yapı, semavi dinlerin de öncesinde tanrılara kurbanların sunulduğu törenlerin yapıldığı bir mekanmış. 

Edremit körfezi

Zeus Altarı'nda bol bol fotoğraf çektikten sonra geldiğimiz yolu geri dönerek Adatepe Köyü'nün içine girdik. Tarihi dokusu sebebiyle sit alanı ilan edilmiş olan bu köyde de turizm faaliyetleri gelişmiş son senelerde. Köy meydanındaki çay bahçesinde oturup yorgunluk attıktan sonra jeepimizle geri dönüş yoluna koyulduk.
Adatepe köyü

Çok uzun sürmeyen 3 günlük tatilimiz, güzel anılarla sona erdi. Çok merak ettiğim Kaz Dağları, temiz havası ve şirin otelimizde geçirdiğimiz günlerle hoş bir dinlenme tatili yapmamıza fırsat verdi.


13 Temmuz 2011 Çarşamba

Acem Kürdi

Yaz mevsiminin gelmesiyle öncelikle düzenli takip ettiğimiz konserler sona erdi. Geçtiğimiz hafta da kanun kursunda yaz tatiline girdik. Tatile Serap Hoca'mızın bizler için hazırladığı üç eserden oluşan ödevlerimizle başladık. Eserlerin tümü  İsmail Hakkı Bey 'e ait ve Acem Kürdi makamında. Ben de yaz sonunda kendi icralarımı eklemeyi ümit ederek bu 3 eserin notalarını ve Serap Hoca'nın icralarını paylaşmak istiyorum.
İlk eserimiz Acem Kürdi peşrev:



İkinci eserimiz tanıdık bir şarkı. Fikrimin İnce Gülü:



Son eserimiz de geçkileriyle beni en fazla zorluyacağını düşündüğüm bir Saz Semaisi:

24 Mayıs 2011 Salı

Antalya'da Bahar

Bahar gezintilerimizin son durağında hem tatil, hem de arkadaşların nişan-düğün aktiviteleri için Antalya'daydık. Önceki Antalya ziyaretimizde eksik kalan yerleri içeren 3 günlük gezimiz,  Antalya merkezde başlayarak batıda Kaş'a kadar uzandı.

İlk gün, kahvaltısıyla meşhur Çakırlar Köyü'ndeki köy kahvaltısıyla başladı. Soframızda köy peyniri, bal-kaymak, ev reçeli, gözleme gibi birçok çeşit vardı. Forumlardan araştırarak bulduğumuz Çetin Mola kahvaltı mekanından tanıtımlarını yapacağımız sözüyle ayrıldık.

Çakırlar Köyü'nde kahvaltı soframız




Kahvaltı sonrası Antalya'nın merkezine yakın Perge antik kentini ziyaret ettik. Oldukça büyük bir alana yayılan kenti gücümüz yettiği kadar gezmeye çalıştık.

Perge
Perge'den sonra yine merkeze yakın, geçen sefer de gittiğimiz ve çok beğendiğimiz Kurşunlu Şelalesi'ne gidip dinlenme fırsatı bulduk. Uzun pozlama çalışmalarıyla şelale fotoğrafları çekmeye çalıştım orada. Tam istediğim gibi bir fotoğraf çıkmadı ama yine de denemelerim zevkliydi.

Kurşunlu Şelalesi
Yolda bulduğumuz bir gözlemecide karnımızı doyurduktan sonra otomobilimize binip kalacağımız misafirhaneye hareket ederken yağmur başladı. Bir süre misafirhanede yağmurun dinmesini bekleyip kendimizi yine dışarı attık. Antalya'nın merkezine, Kaleiçi'ne doğru yürüyüp güneşin tekrar yüzünü göstermesini fırsat bilerek birkaç fotoğraf çektik.

Kaleiçi
Ertesi gün Antalya'nın batısına doğru yola koyulduk. Öncelikle geçen gelişimizden aklımda kalan, önceki akşam arkadaşların da bahsettiği ve tavsiye ettiği Olimpos Beydağları Millî Parkı içinde yer alan teleferiğe binip Tahtalı Dağları'na çıktık. 2365 metre yükseklikte yer alan, yer yer karlarla kaplı tesiste yarım saat kadar vakit geçirip deniz ve dağ manzarasının güzelliğini yaşadık.

Tahtalı Dağları
Yine 10 dakika süren, müthiş deniz manzaralı teleferik seyahatiyle aşağı indik. 7 kilometrelik orman içindeki otomobil yolculuğundan sonra anayola indik ve kısa süre sonra Phaselis antik kentine ulaştık. Olympos'a komşu olan bu mekan da deniz, tarih ve ormanı birleştiren bir güzelliğe sahipti. 

Phaselis sahil
Buradan ayrıldıktan sonra oldukça içerilerde bir koy olan Adrasan'a gittik. Dönüş yolunda bir aile tarafından işletilen, ferah bir mekanı olan Nazar isimli gözlemecide mola verdik. Akşam arkadaşın düğününe katılmak üzere Finike'deydik.

Son günümüzde yine erkenden yola koyularak batıya gitmeye devam ettik. Virajlı ama müthiş deniz manzaralı Finike-Demre yolunu aşarak Demre'deki Myra antik kentine uğradık. Antalya'da sık sık karşımıza çıkan antik kentlerin hepsinin birbirinden farklı özellikleri var aslında.  Myra farklı olarak dağa oyulmuş kaya mezarlarına sahip. Noel Baba (Aziz Nikolas) kilisesi de yine Demre ilçesinde yer alıyor. Pazar günü tam ayin saatinde ziyaret ettiğimiz  ve bu olayı kaçırmak istemeyen yabancı turistlerin yoğun olduğu kilise, oldukça kalabalıktı.

Myra
Kalabalık içinde bir süre ayini takip ettikten sonra asıl hedefimiz olan Kaş'a doğru yola koyulduk. Hemen girişinde yer alan seyir alanıyla müthiş manzarasını sunan Kaş, çok da büyük olmayan şirin bir ilçe.

Kaş
Cumbalı evlerin yer aldığı Uzun Çarşı'da çiçeklerle çevrelenmiş bu evleri fotoğraflamak ayrı bir zevk oldu benim için.

Uzun Çarşı evlerinden

Kaş'tan dönüş yolunda çok da planımızda olmadan uğradığımız Üçağız Köyü de bize farklı bir deneyim yaşattı. Sahilinde tur imkanı sağlayan birçok teknenin bulunduğu köy, tamamen turistik bir mekan. Otobüs otobüs turist gelip bu teknelerle denize açılıyor. Biz de bu teknelerden biriyle denize açılarak tabanındaki cam kısmından deprem sırasında yıkılarak oluşan batık şehiri görme imkanı bulduk ve Kekova adası dahil çevre adaları panoramik olarak gördük.

Üçağız Köyü açıkları
40-50 dakika süren tekne turundan sonra dönüş yoluna koyulduk. Gün sonunda, ertesi sabahki uçak yolculuğumuz öncesinde konaklayacağımız Antalya'daki misafirhanemize ulaştık. Bu gezimizi de farklı deneyimler ve güzelliklerle geride bıraktık.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Ege'de Bahar

Geçtiğimiz hafta memleketim İzmir'deydik. İstanbul'a gelmek bilmeyen bahar, İzmir'de tüm güzelliklerini gösterdi bize. Hava ara ara kapatsa da 30 dereceleri gördük. Hem eş-dost ziyareti, hem küçük bir tatil oldu bizim için. İlk 2 gün akrabalarla görüştükten sonra güneye doğru yola koyulduk. İlk durağımız Didim'de, sahilde birşeyler atıştırdıktan sonra Apollon Tapınağı'nı ziyaret ettik.

Apollon Tapınağı
Oradaki fotoğraf çekiminin ardından Akbük beldesine geçtik. Daha küçük, daha yeşil bu kasaba çok hoşumuza gitti. Küçük bir sahil gezintisinden sonra akşamı geçirmek üzere Bodrum'a doğru yola koyulduk. Yoldan arayıp rezervasyon yaptırdığımız Bodrum Öğretmenevi'ne yerleşip yemeğimizi yedikten sonra Bodrum sahilinde yürüyüşe çıktık. Sahildeki kafelerden birinde oturup tam karşı sahilde görünen Bodrum kalesini izlemek oldukça keyifliydi. Işıklandırılmış kaleyi gece çekmek güzel olurdu ama tripod olmayınca bu düşünceyi hayata geçirmek de mümkün olmadı tabi. Ertesi güne karşı sahilden kaleyi fotoğraflayarak başladım.

Bodrum Kalesi
O gün ayrıca kaleyi ziyaret etme imkanı da bulduk. Oldukça geniş, yeşil, çok güzel bir manzaraya sahip Bodrum Kalesi'ni gezerken bol bol Bodrum fotoğrafı çekebildim. 
Bodrum marina

Kale içinde dolaşırken aniden karşımıza çıkan bir tavus kuşunu görmenin şaşkınlığını yaşarken, bir başkasının kuyruğunun tüm güzelliğini göstererek açılması bizimle birlikte diğer tüm ziyaretçilerin de ilgisini çekti. Çok uzun zamandır görmediğim tavus kuşunun bu gösterisini izlemek çok ilginç oldu benim için.


Bodrum kalesinden sonra Yalıkavak'a da uğrayıp dönüş yoluna koyulduk. Gelirken kestirme bir yolu tercih etmiştik, dönüşte Milas üzerinden ana yolu takip ettik. Bu şekilde yolumuzun üzerindeki, benim uzun zamandır görmek istediğim Bafa Gölü'ne de uğrama imkanı bulduk. Göl kıyısında birer çay içip mola vermiş olduk. 


Bafa Gölü
Bu son durağımızdan sonra Bayındır'a geri döndük. Hem doğal, hem tarihi güzellikleri ılık Ege havasında yaşadığımız güzel 2 gün oldu bizim için.







23 Nisan 2011 Cumartesi

İstanbul'da Bahar

Bugün lalelerle bezeli Emirgan Korusu'ndaydık. Geçen sene çok istesem de göremediğim ve fotoğraflayamadığım Emirgan'a bu yıl da havalar sebebiyle gidemedik bugüne kadar. Bu sabah da hava çok güzel değildi ama bu sene lale çekicem diyip yola koyulduk. Neyse ki arada bulutların arkasına saklansa da güneşin yüzünü gösterdiği anlarda birkaç kare yakalamayı başardım. 


Nisan ayının başında başlayan Lale Festivali'nde dikilen laleler bugüne kadar serin havalardan biraz olumsuz etkilenmiş ne yazık ki. Özellikle makro çekim yapmak için lekesiz, sağlıklı lale bulmakta oldukça zorlandım. Yine de makro çekim yapmaktan kendimi alamadım.


Lalelerin yanı sıra Arap sümbülleri de bolca kullanılmış Emirgan Korusu'ndaki düzenlemelerde. Lale deresinin büyük çoğunluğu mavi renkli bu çiçekler tarafından süslenmiş.

Arap sümbülü
Lale deresi
İstanbul'daki laleler, havaların serince gitmesi sebebiyle güzelliklerini uzun süre sergileyemeseler de, baharın müjdecisi olarak fotoğraflarımızı bu sene de süslediler. Darısı seneye daha güzel havalara.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Şehnaz Saz Semaisi-Kemençeci Nikolaki

Bugünlerde çalıştığım eser, Kemençeci Nikolaki'ye ait Şehnaz Saz Semaisi. Eserin hocamdan aldığım notası burada. İçindeki uşşak geçkilerini nota üzerindeki notlarla belirtmeye çalıştım. Serap Hoca'nın icrası da aşağıda:


14 Şubat 2011 Pazartesi

PDP 2011

9-11 Şubat tarihleri arasında düzenlenen PDP 2011 (Euromicro International Conference on Parallel, Distributed and Network-Based Computing) konferansında sunulmak üzere kabul edilen "Quantifying Thread Vulnerability for Multicore Architectures" başlıklı bildirimizi sunmak üzere Güney Kıbrıs'ın Ayia Napa kasabasındaydık. Konferansın ülkemizin tanımadığı bir ülkede olması sebebiyle vize konusunda oldukça zorlayıcı bir yoldan geçmek zorunda kaldık. Öncelikle bu süreçten bahsetmek istiyorum. Türkiye'de Güney Kıbrıs'ın büyükelçiliği olmadığı için bize en yakında bulunan Yunanistan'daki büyükelçiliğe başvurmamız gerekiyordu vize alabilmek için. Şahsen gitmeden mail ile başvurup posta ile vizeyi almayı ümit ediyorduk. Aylar öncesinden belgelerimizi gönderip cevap beklemeye başladık. Birkaç hafta sonra gelen cevapta vize için ön-onay verildiği ancak vizeyi almak için Atina'daki büyükelçiliğe gitmemiz gerektiği belirtiliyordu. Bunun için ayrıca Yunanistan'a girmemizi sağlayacak Schengen vizesi almamız gerekiyordu. Durumun zorluğunu anlatmaya çalışan mailler göndermeme rağmen sürecin değişmesini sağlayamadım. Bundan sonra Yunanistan vizesi için başvuru, Atina üzerinden gerçekleştirmemiz gereken seyahatimizi planlama uğraşları başladı. Yunanistan vizesi konusunda zorluk çekmedik. Kıbrıs büyükelçiliği de ziyaretimizle aynı gün içinde vizeyi alabileceğimizi vaat ediyordu. Konferansın bir gün öncesinden sabah İstanbul'dan Atina'ya gidecek, havaalanından çıkıp şehir merkezindeki Kıbrıs büyükelçiliğine gidip vizemizi alacak öğleden sonra Kıbrıs'a uçacaktık.

8 Şubat sabahı Atatürk Havalimanı'ndan kalkan Atina uçağı ile 1.5 saat süren bir yolculuktan sonra Atina Havaalanı'na indik. Pasaport kontrolünün ardından bagajlarımızı almaya giderken Atina'nın merkezine gitmekte kullanmayı planladığımız metroda grev olduğunu öğrendik. Ekonomik krizde olan Yunanistan'da farklı farklı grevler olduğunu biliyordum ama o gün o saatte metroda grev beklemiyordum. Öğleden önce Kıbrıs büyükelçiliğinde olmamız gerektiği ve trafiğin diğer ulaşım yöntemlerini etkileyebileceğini düşündüğüm için epey bir telaşlandım. Neyse ki daha önceden alternatif olarak not ettiğim otobüsün ilkine binip şehir merkezine doğru yola koyulduk.

Syntagma Meydanı

1 saat kadar sonra Atina'da Syntagma Meydanı'ndaki Kıbrıs büyükelçiliğindeydik. Buradaki görevlilere durumumuzu anlatınca önceki mailleşmelerimizden sanırım hemen hatırlayıp fotoğraf, pasaport ve vize ücretini alıp 1 saat içinde vizemizi verdiler.

Parlamento binası
Vizemizi aldıktan sonra meydanda biraz zaman geçirip havaalanına geri döndük. Atina caddelerini kimi zaman İzmir'e, kimi zaman Eskişehir'e benzettim. İnsanları, hayat tarzları bize çok benziyor. Dağlarında İzmir'de olduğu gibi zeytin ağaçlarıyla karşılaşıyorsunuz. 

Havaalanında biraz zaman geçirip Olympic Air uçağıyla Kıbrıs'a doğru yola koyulduk. 1.5 saat sonra vardığımız Larnaka havaalanından Ayia Napa'daki otelimize gidebilmek için otel ile bağlantı kurup bize bir taksi ayarlamalarını istemiştik. Otel taksinin havaalanından bizi alacağını söylemişti ama uçaktan indiğimizde bizi karşılayan birini bulamayınca bir taksiye atlayıp otele doğru yola koyulduk. Hava karardığı için çevremizdekileri görme imkanımız olmadan 40 dakika kadar sonra otelimizdeydik.
Grecian Bay Hotel
Konferans, Ayia Napa'daki Grecian Bay Hotel'indeydi. Yaz aylarında oldukça popüler olduğunu düşündüğüm otel, mevsim itibariyle sadece konferans katılımcılarını ve bir takım oyuncularını ağırlıyordu. Bir öğleden sonra ufak bir tur attığımız Ayia Napa da küçücük bir sahil kasabası. Yine mevsim sebebiyle oteller, alışveriş mekanları, restaurantlar kapalıydı. Caddelerde ender olarak insan ve otomobille karşılaştık.
Ayia Napa Manastırı

 Yazımın bundan sonraki kısmında biraz daha konferanstan ve akademik çalışmalardan bahsetmeye çalışacağım. Konferansta bildiriler 3 gün boyunca, paralel 3 oturumda sunuldu. Benim sunumum ilk gün son oturumdaydı. Çalıştığım konuyla direkt ilgili pek çalışma yoktu ama en yakın olan bildirileri dinlemeye çalıştım daha çok. İlk gün açılış konuşmasından sonra Atina Üniversitesi'nden davetli bir konuşmacının veritabanı işlemlerinin paralel optimizasyonu hakkındaki konuşmasını dinledim. Sonuncusu kendi sunumumun yer aldığı oturum olmak üzere 3 oturuma katıldım sonrasında. Benim sunum yaptığım oturumda sunulan diğer iki çalışma kısa sunumlardan oluşuyordu ve onlar da benim çalışma konuma çok yakın değildi. Biri GPU'lardaki power analizi üzerineydi, diğeri disklerdeki reliability konusunu inceleyen bir çalışmaydı. İkinci gün bizim çalışmamızın  fikir babası ve yazarlarından biri olan Mahmut Kandemir'in diğer bir çalışmasının da sunulduğu oturumla başladı. Diğer bir ilgimi çeken çalışma da Cell mimarisi için geliştirilmiş uygulamaydı. Cell mimarisinin artık çalışılmadığını düşündüğüm için Japonya'dan bir katılımcının sunduğu bu bildiri benim için sürpriz oldu. Günün diğer oturumunda çok da bilgi sahibi olmadığım NoC hakkında yapılan çalışmaları dinledim. Son olarak da "Performance Prediction" ile ilgili oturuma katıldım. Bu oturumdaki sunumlar biraz daha "Parallel Programming" temelli olduğundan benim için anlaması kolay ve faydalı oldular. Fakat en fazla faydalandığım sunumlar son gün "Task Mapping" üzerine yapılan çalışmalarla ilgili olan konuşmalardı. Almanya'dan ve İran'dan gelen katılımcılar; energy, communication ve task migration cost özelliklerini dikkate alarak yapmaya çalıştıkları task mapping yöntemlerinden bahsettiler. Doktora çalışmamın sonraki aşamalarında bu konuya reliability açısından bakmaya çalışacağımız için bu konudaki çalışmaları birinci ağızdan dinlemem faydalı oldu benim için. 

Ayia Napa sokakları

Konferansın son kısmında, yeni başlanmış veya henüz sonlandırılmamış çalışmaların yer aldığı "Work In Progress" oturumu yer aldı. Bu kısımda her konuşmacı 10 dakikalık bir sunumla çalışmasından bahsetti, bu da insanların genel olarak nelerle uğraşmakta olduğunu görme açısından faydalı oldu.

Genel olarak gözlemlediğim GPU ve NoC üzerine birçok çalışma yapılmakta olduğu. Özellikle Boğaziçi'ndeki grubumuzda GPU ile ilgilenen arkadaşların bu konuda oldukça yol almışken çalışmalarını yayına dönüştürmeleri çok zor gözükmüyor. Bu konudaki çalışmaların kabul görme ihtimalini yüksek görüyorum tabi ama bu durum görülmesi çok zor birşey değil, birçok insan bunu görüp bu fırsattan faydalanmaya çalışıyor. NoC konusunda özellikle Finlandiya'dan birçok bildiri vardı. Daha önceden de belirttiğim gibi ben bu konuda çok fazla bilgi sahibi değilim, biraz daha hardware kapsamına giriyor sanırım ama üzerinde çalışılmaya değer görünüyor.
Katılımcılar konusunda ilgimi çeken de İspanya'dan gelenlerin oldukça fazla sayıda olmasıydı.  Daha önceden hakkında bilgi sahibi olduğum Barcelona Supercomputing Center da dahil olmak üzere farklı üniversite ve kuruluşlardan 10 kadar çalışma vardı sanırım. Aslında Avrupa ülkelerinin yanı sıra Amerika, Japonya, Rusya, Çin gibi ülkelerden birden fazla katılımcı vardı. Türkiye'den sadece bizim çalışmamız vardı.

Ayia Napa sahili

Gitmeden önce endişelerimin olduğu Güney Kıbrıs seyahati, hem uluslararası bir konferansa katılma ve sunum yapma deneyimi hem de bu güzel ve modern ülkeyi görme imkanı oldu benim için.







30 Ocak 2011 Pazar

Yeni Yıla Merhaba:Muhayyer

Önceki yazımda da belirttiğim gibi bu ayki devlet korosu konseri için dün CRR'deydik. Her ay gerçekleşen konserleri 1 senedir takip ediyoruz, şimdilik hiç eksiğimiz olmadı geçtiğimiz yılki Ocak konserinden beri. Bu ayki konserin ilk kısmı, Tanburi Cemil Bey'in Muhayyer Peşrev'i ile başlayıp koronun seslendirdiği Muhayyer makamından eserlerle devam ederek Serhan (Aytan) Hoca'nın ara taksiminden sonra Uşşak şarkılarla son buldu. Sabırsızlıkla beklediğim ikinci bölüm hocam Serap Çağlayan, Mithat Arısoy (keman) ve Volkan Ertem (viyolensel)'in solosu ile başladı. Solo, Tanburi Cemil Bey'in kaydından notaya dökülen Yusuf Paşa'ya ait Neveser Peşrev ile başlayıp sazların ara taksimlerinden sonra Kemençeci Nikolaki'nin Şehnaz Saz Semaisi ile sona erdi. Aşağıda bu solo bölümünün ses kaydını bulabilirsiniz.


Sonrasında Hakan Hataylı'nın Hicaz makamında eserlerle solosu ve koronun Nihavend makamından şarkılarıyla bu ayki konser sona erdi. Şubat ayı konseri, 13 Şubat Pazar 11:30'da yine CRR'de. Bu kez Neva albümlerinde de buluşan Salih Bilgin ve Murat Aydemir'in soloları yer alacak.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Kanun sazım

1 seneyi aşkın bir süredir Devlet Klasik Türk Müziği korosu sanatçılarından Serap Çağlayan'dan kanun dersleri almaktayım. Üniversite yıllarında takip etmeye başladığım Göksel Baktagir konserleri ile başlayan kanun sazı sevgim, çalma çalışmaları noktasına vardı nihayet. Bundan sonra üzerinde çalıştığım eserleri blogda da paylaşmaya çalışacağım. Ayrıca takip ettiğimiz konserler hakkındaki izlenimlerimi de aktarmak istiyorum. Hatta Serap Hoca'nın solosunun da olduğu  devlet korosu konserini şimdiden hatırlatmakta fayda var.

kanunum