24 Mayıs 2011 Salı

Antalya'da Bahar

Bahar gezintilerimizin son durağında hem tatil, hem de arkadaşların nişan-düğün aktiviteleri için Antalya'daydık. Önceki Antalya ziyaretimizde eksik kalan yerleri içeren 3 günlük gezimiz,  Antalya merkezde başlayarak batıda Kaş'a kadar uzandı.

İlk gün, kahvaltısıyla meşhur Çakırlar Köyü'ndeki köy kahvaltısıyla başladı. Soframızda köy peyniri, bal-kaymak, ev reçeli, gözleme gibi birçok çeşit vardı. Forumlardan araştırarak bulduğumuz Çetin Mola kahvaltı mekanından tanıtımlarını yapacağımız sözüyle ayrıldık.

Çakırlar Köyü'nde kahvaltı soframız




Kahvaltı sonrası Antalya'nın merkezine yakın Perge antik kentini ziyaret ettik. Oldukça büyük bir alana yayılan kenti gücümüz yettiği kadar gezmeye çalıştık.

Perge
Perge'den sonra yine merkeze yakın, geçen sefer de gittiğimiz ve çok beğendiğimiz Kurşunlu Şelalesi'ne gidip dinlenme fırsatı bulduk. Uzun pozlama çalışmalarıyla şelale fotoğrafları çekmeye çalıştım orada. Tam istediğim gibi bir fotoğraf çıkmadı ama yine de denemelerim zevkliydi.

Kurşunlu Şelalesi
Yolda bulduğumuz bir gözlemecide karnımızı doyurduktan sonra otomobilimize binip kalacağımız misafirhaneye hareket ederken yağmur başladı. Bir süre misafirhanede yağmurun dinmesini bekleyip kendimizi yine dışarı attık. Antalya'nın merkezine, Kaleiçi'ne doğru yürüyüp güneşin tekrar yüzünü göstermesini fırsat bilerek birkaç fotoğraf çektik.

Kaleiçi
Ertesi gün Antalya'nın batısına doğru yola koyulduk. Öncelikle geçen gelişimizden aklımda kalan, önceki akşam arkadaşların da bahsettiği ve tavsiye ettiği Olimpos Beydağları Millî Parkı içinde yer alan teleferiğe binip Tahtalı Dağları'na çıktık. 2365 metre yükseklikte yer alan, yer yer karlarla kaplı tesiste yarım saat kadar vakit geçirip deniz ve dağ manzarasının güzelliğini yaşadık.

Tahtalı Dağları
Yine 10 dakika süren, müthiş deniz manzaralı teleferik seyahatiyle aşağı indik. 7 kilometrelik orman içindeki otomobil yolculuğundan sonra anayola indik ve kısa süre sonra Phaselis antik kentine ulaştık. Olympos'a komşu olan bu mekan da deniz, tarih ve ormanı birleştiren bir güzelliğe sahipti. 

Phaselis sahil
Buradan ayrıldıktan sonra oldukça içerilerde bir koy olan Adrasan'a gittik. Dönüş yolunda bir aile tarafından işletilen, ferah bir mekanı olan Nazar isimli gözlemecide mola verdik. Akşam arkadaşın düğününe katılmak üzere Finike'deydik.

Son günümüzde yine erkenden yola koyularak batıya gitmeye devam ettik. Virajlı ama müthiş deniz manzaralı Finike-Demre yolunu aşarak Demre'deki Myra antik kentine uğradık. Antalya'da sık sık karşımıza çıkan antik kentlerin hepsinin birbirinden farklı özellikleri var aslında.  Myra farklı olarak dağa oyulmuş kaya mezarlarına sahip. Noel Baba (Aziz Nikolas) kilisesi de yine Demre ilçesinde yer alıyor. Pazar günü tam ayin saatinde ziyaret ettiğimiz  ve bu olayı kaçırmak istemeyen yabancı turistlerin yoğun olduğu kilise, oldukça kalabalıktı.

Myra
Kalabalık içinde bir süre ayini takip ettikten sonra asıl hedefimiz olan Kaş'a doğru yola koyulduk. Hemen girişinde yer alan seyir alanıyla müthiş manzarasını sunan Kaş, çok da büyük olmayan şirin bir ilçe.

Kaş
Cumbalı evlerin yer aldığı Uzun Çarşı'da çiçeklerle çevrelenmiş bu evleri fotoğraflamak ayrı bir zevk oldu benim için.

Uzun Çarşı evlerinden

Kaş'tan dönüş yolunda çok da planımızda olmadan uğradığımız Üçağız Köyü de bize farklı bir deneyim yaşattı. Sahilinde tur imkanı sağlayan birçok teknenin bulunduğu köy, tamamen turistik bir mekan. Otobüs otobüs turist gelip bu teknelerle denize açılıyor. Biz de bu teknelerden biriyle denize açılarak tabanındaki cam kısmından deprem sırasında yıkılarak oluşan batık şehiri görme imkanı bulduk ve Kekova adası dahil çevre adaları panoramik olarak gördük.

Üçağız Köyü açıkları
40-50 dakika süren tekne turundan sonra dönüş yoluna koyulduk. Gün sonunda, ertesi sabahki uçak yolculuğumuz öncesinde konaklayacağımız Antalya'daki misafirhanemize ulaştık. Bu gezimizi de farklı deneyimler ve güzelliklerle geride bıraktık.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Ege'de Bahar

Geçtiğimiz hafta memleketim İzmir'deydik. İstanbul'a gelmek bilmeyen bahar, İzmir'de tüm güzelliklerini gösterdi bize. Hava ara ara kapatsa da 30 dereceleri gördük. Hem eş-dost ziyareti, hem küçük bir tatil oldu bizim için. İlk 2 gün akrabalarla görüştükten sonra güneye doğru yola koyulduk. İlk durağımız Didim'de, sahilde birşeyler atıştırdıktan sonra Apollon Tapınağı'nı ziyaret ettik.

Apollon Tapınağı
Oradaki fotoğraf çekiminin ardından Akbük beldesine geçtik. Daha küçük, daha yeşil bu kasaba çok hoşumuza gitti. Küçük bir sahil gezintisinden sonra akşamı geçirmek üzere Bodrum'a doğru yola koyulduk. Yoldan arayıp rezervasyon yaptırdığımız Bodrum Öğretmenevi'ne yerleşip yemeğimizi yedikten sonra Bodrum sahilinde yürüyüşe çıktık. Sahildeki kafelerden birinde oturup tam karşı sahilde görünen Bodrum kalesini izlemek oldukça keyifliydi. Işıklandırılmış kaleyi gece çekmek güzel olurdu ama tripod olmayınca bu düşünceyi hayata geçirmek de mümkün olmadı tabi. Ertesi güne karşı sahilden kaleyi fotoğraflayarak başladım.

Bodrum Kalesi
O gün ayrıca kaleyi ziyaret etme imkanı da bulduk. Oldukça geniş, yeşil, çok güzel bir manzaraya sahip Bodrum Kalesi'ni gezerken bol bol Bodrum fotoğrafı çekebildim. 
Bodrum marina

Kale içinde dolaşırken aniden karşımıza çıkan bir tavus kuşunu görmenin şaşkınlığını yaşarken, bir başkasının kuyruğunun tüm güzelliğini göstererek açılması bizimle birlikte diğer tüm ziyaretçilerin de ilgisini çekti. Çok uzun zamandır görmediğim tavus kuşunun bu gösterisini izlemek çok ilginç oldu benim için.


Bodrum kalesinden sonra Yalıkavak'a da uğrayıp dönüş yoluna koyulduk. Gelirken kestirme bir yolu tercih etmiştik, dönüşte Milas üzerinden ana yolu takip ettik. Bu şekilde yolumuzun üzerindeki, benim uzun zamandır görmek istediğim Bafa Gölü'ne de uğrama imkanı bulduk. Göl kıyısında birer çay içip mola vermiş olduk. 


Bafa Gölü
Bu son durağımızdan sonra Bayındır'a geri döndük. Hem doğal, hem tarihi güzellikleri ılık Ege havasında yaşadığımız güzel 2 gün oldu bizim için.