27 Nisan 2014 Pazar

Güney İskandinavya

Paskalya tatilini değerlendirmek üzere Göteborg-Malmö-Kopenhag güzergahından oluşan 6 günlük bir gezi yaptık. Her bir şehir hakkındaki izlenimlerimi ayrı başlıklar altında aktarmaya çalışacağım.

Göteborg

İlk gün erkenden bindiğimiz Stockholm-Göteborg treniyle öğle saatlerinde Göteborg'a ulaştık. Otelimize eşyalarımızı bıraktıktan sonra otelin yakınındaki Trädgårdsföreningen parkından geçerek, kafe ve dükkanların bulunduğu bir cadde olan Haga'ya yürüdük. Havanın serince olması ve tatilin henüz başlaması sebebiyle sokaklarda çok fazla insan yoktu. Zaten genel olarak Göteborg'un en yoğun bölgesi olduğunu tahmin ettiğim merkez tren istasyonu çevresi bile Stockholm'e oranla oldukça sakindi.

Göta Nehri

Trädgårdsföreningen Parkı
Şehrin her bir noktasına yayılan tramvay ağından faydalanmak için ikinci günümüzde günlük seyahat kartı satın alıp sonuna kadar kullandık. Hatta şehrin güneyindeki Saltholmen'e kadar gidip vapurla güneydeki takımadalardan Asprö'ye gidip geldik. Hava yağmurlu ve serin olduğu için adaya inmeyi tercih etmedik ama güzel bir havada bir tur atmanın keyifli olacağını düşünüyorum. İstanbul'daki prens adaları gibi bu bölgede de birden fazla ada var ve insanlar buralarda yaz tatillerini geçiriyorlar. Şehirdeki diğer bir durağımız da Avrupa'nın en büyük botanik bahçelerinden olan Göteborg Botanik Bahçesi oldu. Özellikle burada fotoğraf çekebilmek için makro objektifi bile yanıma almıştım ama hava durumu sebebiyle bahçede sadece küçük bir tur atabildik, ve cep telefonlarımızla birkaç hatıra fotoğrafı çekebildik. Nisan ayı sonundan itibaren özellikle Japon bitkileri ve kültürüyle ilgili etkinliklerin yer alacağı bahçe ziyareti için biraz erkenciydik ama Japonya'da mevsimden dolayı göremediğimiz meşhur kiraz çiçeklerini görrme imkanımız oldu.

İçinden geçen nehir ve yemyeşil parklarıyla Göteborg'u şirin ve güzel bir şehir olarak hatırlayacağım. 


Kiraz çiçekleri

Malmö

Göteborg'da iki gün geçirdikten sonra pırıl pırıl bir sabah, trenle Malmö'ye doğru yola çıktık. İsveç'in Stockholm ve Göteborg'dan sonra üçüncü büyük şehri olarak geçen Malmö, tren istasyonundan otelimize kadar olan yolda sakin sokaklarıyla karşıladı bizi. Ortamı görmek için otelden çıkıp şehrin içerilerine doğru yürüdükçe, güzel havanın da etkisiyle sokakları dolduran insanlarla karşılaşmamız çok uzun sürmedi. Güzel havada, küçük meydanları ve yeşil parklarıyla güzel bir şehir Malmö'de yürümek oldukça keyifliydi.

Sankt Petri Kilisesi
Stortorget
Lilla Torg
Malmö'de dolaşırken farklı Avrupa ülkelerinin stantlarının yer aldığı festival gibi bir etkinlik gördük. Bu etkinliğin ne olduğunu internette araştırırken aynı hafta sonunda küçük bir Türk festivalinin de yapıldığını gördük. Ertesi gün Folketspark'ta düzenlenen bu küçük etkinliği ziyaret edip ev yapımı yaprak sarması ve tulumba tatlısı yeme imkanı bulduk :)

Folketspark

Slottsträdgården

Kopenhag

Malmö'de bir gece kaldıktan sonra yarım saatlik bir tren seyahatiyle Kopenhag'a geçtik. İsveç'te yer alan Malmö ve Danimarka'nın başkenti Kopenhag, 2000 yılında kullanıma açılan bir kısmı deniz altında bulunan Öresund köprüsüyle bağlı. Bu köprüden otomobiller geçiyor ve aynı zamanda Malmö'den Kopenhag'a her yarım saatte bir bu köprüyü kullanarak geçen trenler var. 

Kopenhag'taki ilk günümüzde hava çok güzeldi. Akşama doğru dışarı çıkıp şehir turu otobüsü için bilet alıp şehri turlamaya başladık. Çocukluğumuzda bizim de masallarını okuduğumuz Andersen'in Küçük Deniz Kızı hikayesinde geçen deniz kızının heykelinin (Little Mermaid) bulunduğu mekan, otobüsümüzün ilk durakladığı yerdi. Kopenhag'ın en turistik mekanlarından birisi olan bu mekanda fotoğraflarımızı çekip turumuzu tamamladık.

Little Mermaid
İkinci günümüzde yine tur otobüsümüze binip Rosenborg Kalesi'nin bahçesinde ve hemen karşısındaki botanik bahçesinde dolaştık. Sonrasında Danimarka kraliyet ailesinin yaşadığı Amalienborg Sarayı ve hemen arkasındaki Fredik Kilisesi'ne gittik. Kanal etrafında kafe ve barların bulunduğu mekan olan Nyhavn'ı da otobüsümüzden fotoğraflama imkanı bulduk.


Rosenborg Kalesi
Nyhavn

Kopenhag'daki son günümüzde, internetten küçük ama güzel bir müze olduğunu okuduğum David's Collection müzesini ziyaret ettik. Tüm gezimizde en beğendiğim mekanın bu müze olduğunu söyleyebilirim. Tek bir kişiye (Christian Ludvig David) ait eserlerin sergilendiği müzede, özellikle İslami eserler açısından müthiş zengin bir koleksiyon vardı. Kuran-ı Kerim'in ilk kopyalarından, Kabe'nin ilk fotoğraflarına kadar dönem dönem ayrılmış kısımlarda çok sayıda eser vardı. Türkiye'de bu kadar düzenli ve toplu bir şekilde bu tarz eserlerin sergilendiği bir yer hatırlamıyorum. Hatta şimdiye kadar gördüğüm en düzenli, en kapsamlı müze olduğunu söyleyebilirim. Çalışanları müthiş yardımcıydı ve ücretsiz olmasına rağmen müthiş bakımlı, herşey düşünülmüş bir mekandı. Biz 2 saatten biraz daha az zamanımızı orada geçirdik, ama çok daha uzun zaman geçirmeyi tercih ederdim. Özellikle İslami eserlere ilgi duyuyorsanız mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim, en üst kattan başlayıp ilgili eserlerin sergilendiği iki katı kronolojik olarak gezip sonraki katlara da göz atabilirsiniz. 
David's Collection Müzesi




6 günlük gezimizin gayet güzel ve verimli geçtiğini söyleyebilirim. Trenle yaptğımız seyahatler oldukça keyifli ve rahattı. Tren istasyonuna yürüyüş mesafesindeki otel tercihlerimiz genel olarak iyiydi. Sadece Kopenhag'daki otelimizden o kadar memnun kalmadığımızı söyleyebilirim. Ama oldukça pahalı olan bu şehirde merkezi bir yerde uygun bir otel bulmak pek kolay değil. İki gün için bizi çok çok rahatsız eden bir özelliği yoktu aslında. Nisan sonu olmasına rağmen hava sıcaklığının zaman zaman 10 derecenin altına düşmesi, bize zaman zaman zor anlar yaşattı. Buraları dolaşmak için hala biraz erken olduğunu anladık diyebilirim. Biz bu uzunca tatili değerlenndirmek için bu tarihi seçtik ama yaz ayları daha uygun olabilir. 

Özellikle doğa ve park alanlarını görmek ve havanın güzel olduğu günlerde buralarda vakit geçirmek oldukça keyifliydi. En son günümüzdeki müze ziyareti de gezimizin güzel bir hatırası oldu.


13 Nisan 2014 Pazar

Araştırma Ziyareti-INRIA

Önceki hafta ERCIM bursunun bir parçası olarak gerçekleştirmem gereken araştırma ziyaretlerinin ilki için Paris'teydik. 6 gün kaldığımız Paris'i ilk ve son gün gezme-görme imkanı bulabildim, bana yettiğini de söyleyebilirim. Hava sıcaklığı yüksek olsa da güneşi çok fazla göremedik, o yüzden güzel fotoğraflar çekme imkanı bulamadım. Öncelikle Paris şehri hakkındaki izlenimlerimi yazıp çekebildiğim fotoğrafları paylaşmaya çalışacağım. Daha sonra da gittiğim okullardan ve araştırma gruplarından bahsedeceğim.

Belirttiğim gibi Paris hakkında gezi önerileri verebilecek kadar dolaşmadım. Oldukça turistik, Seine nehri ve etrafındaki birçok tarihi yapısıyla güzel bir şehir. Ama turistik ve kalabalık bir şehir olmasının özellikle temizlik üzerindeki olumsuz etkilerini de görmek mümkün. Dünyadaki en çok ziyaret edilen yapı olan Eiffel Kulesi'nin beni çok etkilediğini söyleyemeyeceğim. Gece ışıklandırıldığı zaman güzel fotoğraf kareleri çekme imkanı vardı ama tripodsuz pek başarılı çekimler yapamadım. Seine nehri boyunca yürüyüşler, gündüz ve gece oldukça keyifliydi.


Louvre Müzesi
Seine nehri

Paris'e gitme amacım, ENS Paris'teki INRIA araştırmacısı Albert Cohen ve grubunu ziyaret ederek ortak araştırma imkanları üzerinde bilgi paylaşımıydı. Albert Cohen, Fransa'da bilgisayar mimarisi konusundaki en tanınan ve başarılı araştırmacılardan biri. Birçok Avrupa projesinde ve sayılı konferansların program komitelerinde yer alan Cohen, grubunda geçirdiğim 1 hafta boyunca yapabildiğimiz görüşmelerde paylaştığım konular ve karşılaştığım problemlere hızlıca verdiği pratik çözümler ve fikirlerle benim için de çok faydalı oldu. Bakış açısının beni motive ettiğini ve ziyaretimin ileride ortak çalışmalar için bir başlangıç olabileceğini düşündüğümde benim için oldukça faydalı bir ziyaret olduğunu söyleyebilirim. 

Paris'teki bir günümde de UPMC'deki Marc Shapiro ve grubunu ziyaret edip bir sunum yaptım. Bu gruba geçen sene doktora sonrası araştırma için başvurmuştum, ama daha çok dağıtık sistemler (distributed systems) üzerinde çalıştıkları için olumlu sonuçlanmamıştı. Sonrasında Shapiro, bana ERCIM de dahil olmak üzere başvurabileceğim farklı pozisyonlar hakkında yardımcı olmuştu. Paris ziyaretim söz konusu olunca onu da ziyaret etmeye karar vermiştim. Orada da birçok insanla konuşma imkanı buldum. Özellikle merak ettiğim Cloud Computing konusunda insanlarla görüşünce özellikle akademik çalışmalar için cloud ortamlarının sıkıntılarını dinlemek ilginç bir deneyim oldu. 

Paris seyahatimin özellikle akademik anlamda oldukça faydalı ve verimli olduğunu söyleyebilirim. Kurduğum bağlantıların ilerideki araştırma aktiviteleri için faydalı olacağını umuyorum.