12 Aralık 2013 Perşembe

ITEA & ARTEMIS Co-summit 2013

Geçtiğimiz hafta 4-5 Aralık tarihlerinde Stockholm'de, ITEA ve ARTEMIS tarafından düzenlenen Co-Summit'teydik. ARTEMIS (Advanced Research and Technology for Embedded Intelligence and Systems) Industry Association, Avrupa'daki araştırma kurumları ve endüstri kuruluşlarının üyelikleriyle oluşturulmuş olan bir ortaklık. ARTEMIS Joint Undertaking, yayınladığı çağrılarla Avrupa'daki araştırma projelerine destek oluyor. ITEA (Information Technology for European Advancement), yazılım tabanlı proje önerileri alarak yine Avrupa'daki araştırmalara destek olan bir program. Avrupa Birliği projelerinde ICT (Information and Communication Technologies) alanı altında yer alabilecek olan projelerin, bu iki kuruluş tarafından desteklenmesi mümkün. 

ARTEMIS ve ITEA projelerinin sergilendiği ve aynı zamanda programlar hakkında konuşmaların yapıldığı bu etkinliğe, bir ARTEMIS projesi olan çalıştığım PaPP projesi adına katıldık. Projede yeni olduğumdan çok aktif bir katılımım olmadı ama, diğer arkadaşların proje standında katılımcıların sorularını cevaplamaları sırasında projenin geneli hakkında biraz daha bilgi sahibi oldum. Ayrıca diğer proje standlarını gezerek bilgi alma ve bazı konuşmalara katılarak program hakkında bilgi edinme fırsatı buldum. Türkiye'de de TÜBİTAK projelerinin alanlara özel bu tür etkinliklerinin olmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum. Özellikle çalıştığınız veya aklınızda olan proje konularına yakın projeleri görme ve bu konularda çalışan insanlarla tanışma fırsatı açısından çok faydalı olacaktır. 


Projeler hakkındaki izlenimimi de paylaşmak istiyorum. Genel olarak baktığımda konular birbirine oldukça yakın, ama akademik yayın ve çoğunlukla endüstriye bir katma değerle sonuçlanacağı düşünülünce proje önerileri kabul görebiliyor. Projelerde oldukça fazla sayıda ve farklı yerlerden ortaklar var, bu da uluslararası bağlantıların çok önemli olduğunu gösteriyor. Araştırma kurumu olmasa da bir Türk şirketini (Innova) projelerden birinde (Imponet) ortak olarak görmek de sevindiriciydi.  


Stockholm'ün kuzeyindeki Scandic Infra Business Center'da düzenlenen etkinliğin bu sene Stockholm'de gerçekleşmesi ve kolaylıkla katılabilmem, yeni başladığım projeyi tanımam için çok faydalı oldu. Her yıl farklı bir ülkede gerçekleşen etkinliğin ikinci gününde başlayan ve güney ülkelerden gelen katılımcılar için büyük bir sürpriz olduğunu düşündüğüm kar, beni Stockholm'ün ilk karıyla da tanıştırmış oldu.


24 Kasım 2013 Pazar

Fotomässan

Bugün Stockholm fotoğraf fuarı Fotomässan'ı ziyaret ettik. Buralardayken ilginç etkinliklere katılmak istiyorum, ilgi alanım fotoğrafla ilgili bu etkinliği görünce kaçırmak istemedim.


Fuar, Stockholm'ün güney kısmında yer alan Stockholmsmassan (Stockholm sergi/fuar merkezi)'daydı. Cuma günü başlayıp 3 gün süren fuar, çok kalabalık ve geniş bir alana yayılmış olmasa da fotoğrafla ilgilenenler için ilginçti. 

Özellikle Nikon ve Canon, sahip oldukları oldukça büyük standlarla oldukça fazla sayıda insanın ilgi odağıydı. Biz de 800 mm'ye kadar çıkan teleobjektifleri deneme fırsatı bulduk. Diğer ilgimi çeken ve içimde kalan kısım, Nikon'un clean&check hizmetiydi. Buraya Nikon kameranızı verip siz fuarda dolaşırken kontrol edilmesini ve temizlenmesini sağlıyorsunuz. Benim emektar için güzel bir fırsat olurdu ama ne yazık ki fotoğraf makinamı getirmediğim için bu fırsattan yararlanamadım. 


Diğer güzel ve yine bizim pek yararlanamadığımız etkinlikler de fuarın farklı farklı yerlerinde verilen fotoğraf seminerleriydi. Ama ne yazık ki genelde dil olarak İsveççe kullanıldığı için sadece ekranda gösterilenlere bakarak anlama çalışmalarımız da pek sonuç vermedi. Zaman zaman İngilizce duyup dinlemeye çalıştık ama elimizdeki programda hangi seminerin İngilizce olduğu belirtilmediği için çok verimli katıldığımız bir seminer olmadı. 

Onun haricinde uygun fiyatlara fotoğraf makinası ve aksesuarlarını bulmak mümkündü. Bu kadar farklı tripod markası olduğunu bilmiyordum açıkçası. Türkiye'de belli bir kalitenin üstünde sadece manfrotto var benim bildiğim. Bugün fiyatlarıyla çok ilgilenmedim ama belki de benim ilgilenebileceğim segmentin dışında kaldıkları için ben hiç duymamıştım, veya Türkiye'deki pazar çok büyük olmadığından bu markaları pek görmüyoruz. 

Gün boyunca fotoğraf makinamın yanımda olmamasından hayıflansam da güzel bir gün geçirdiğimi söyleyebilirim. Bu tarihlerde yolu buralara düşüp de fotoğrafla ilgilenlere tavsiye ederim. Ama fotoğraf makinanızı yanınıza almayı unutmayın :)

2 Kasım 2013 Cumartesi

Stockholm'de Ev Bulmak

Stockholm'de bir sene geçireceğimizin belli olmasının ilk anından itibaren kara kara düşünmeye başladığımız konu, kalacak yer problemiydi. Çalışacağım hoca, kabul edildiğimi belirten e-postasının hemen ardından Stockholm'de ev bulmanın zor olduğunu belirtip alternatiflerden bahseden bir e-posta daha göndermişti. Gerçekten de ev arama süreciyle oldukça uğraştığımız için, belki aynı durumda kalan birilerine faydası dokunabilir düşüncesiyle hangi yollardan geçtiğimizi anlatan bir yazı yazmak istedim.

İlk alternatif, sadece doktora sahibi araştırmacıların kaldığı Werner-Gren apartmanlarıydı. Werner-Gren; şehrin merkezinde, farklı büyüklüklerde dairelere sahip, oldukça nezih bir mekan. Web sayfasından bilgi edinip baya bir özenmiş, hemen başvuru formunu göndermiştik. Yaklaşık 1 ay bekledikten sonra tekrar e-posta göndererek durumu sorduğumuzda büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Apartmanlarla ilgilenen kişi, yaklaşık bekleme süresinin 18-20 ay olduğunu, bir sene kalacağımızdan dolayı bu süre içinde bize sıra gelmesinin mümkün olmadığını ve başvurumuzun kabul edilmeyeceğini belirten bir cevap verdi. Sözün özü, kısa süreli (en fazla 2 yıl) kalma niyetinde olanların burada kalması mümkün değilmiş.

Bu hayal kırıklığından sonra, zamanımızın da daralmasıyla alternatiflere bakmaya başladık. İlk olarak bizdeki sahibinden.com benzeri bir site olan blocket.se üzerinden yayınlanan ilanları araştırmaya başladık. İlan vermenin de, ilan aramanın da ücretsiz olduğu bu sitede ev, araba ve diğer tüm şeylerin ikinci ellerine ulaşmak mümkün. Bu siteden beğendiğimiz evler için belki 15-20 e-posta göndermişizdir, ancak 5'ten fazla cevap alabildiğimizi sanmıyorum. Özellikle çalıştığım yer Kista'ya oldukça yakın olan Solna'da bir evi kiralamaya oldukça yaklaştık, ama ev sahibiyle yaptığımız ön konuşmadan sonra bir daha haber alamayınca biraz daha telaşlanmaya başladık.

Son olarak biraz daha profesyonel görünen, sadece ev ilanlarının listelendiği bir site olan bostaddirekt.com'daki ilanları incelemeye başladık blocket.se'deki araştırmalarımıza paralel olarak. Öncelerde hem fiyatlarının daha uygun olması, hem de çalıştığım yere yakınlığı sebebiyle şehir merkezinden ziyade biraz daha uzaktaki çevre kasabalara bakıyorduk. Ama zamanımız daraldıkça biraz daha yüksek fiyatlarına rağmen Stockholm merkezdeki evlere yöneldik. Eylül ayı içinde bostaddirekt'teki birkaç ilana ait iletişim bilgilerine erişebilmek için siteye üye olduk. Belirttiğim gibi bu site biraz daha profesyonel çalıştığı için ev ilanlarını görebiliyorsunuz, ama ev sahibi ile iletişime geçmek için gerekli olan bilgileri ancak üyelik ücretini  ödeyenler görebiliyor. Üyelik ücreti de ev baktığınız muhite göre farklılık gösteriyor, bu bedel Stockholm ve çevresinde maksimum. Nihayet Eylül ayı sonunda şu anda yaşadığımız Stockholm merkezindeki evi bulduk ve kiralamayı başardık.

Kiralama sürecimizden de biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle vize ve oturum iznimiz olmadığından, uzaktan kiralama yapmak durumunda kaldığımız için dolandırıcılık gibi durumlara karşı ev sahibinin gerçekten bu eve sahip olduğunu kontrol etmenin yöntemini bulmamız gerekiyordu. İsveç'te kimin hangi adreste yaşadığını veya hangi adreste kimin yaşadığını öğrenebileceğiniz bir site var: ratsit.se. Biz de bu siteyi kullanarak ev sahibinin kimliğini doğrulamış olduk. Yaptığımız skype görüşmesinde de evi detaylı bir şekilde gördük. Ev sahibiyle anlaştıktan sonra 1 aylık kiradan biraz daha az kısmını kapora olarak bankadan gönderdik. Ev sahibi de kontratı iki kopya halinde hazırlayıp imzalayarak bize posta ile gönderdi. Biz kontratı aldıktan sonra ilk kira ve depozitoyu yine banka kanalıyla gönderdik, kontratın bir kopyasını da imzalayarak geri postaladık.  Stockholm'e geldiğimiz ilk gün, ev sahibi (aslında ev sahibimizin Stockholm'de yaşayan kızı) bizi karşıladı ve eve getirdi. Evimiz, internetten gördüğümüz gibi özenle döşenmiş, Stockholm'ün oldukça merkezi bir yerinde. Tren istasyonuna çok yakın olması sebebiyle işe tek araçla yarım saatten daha kısa sürede gidebiliyorum.

İşe gittiğim ilk günde, insanların bir ev bulabilmemize, hem de şu anki yerinde bir ev bulabilmemize karşı gösterdikleri şaşkınlık ve takdir dolu tepkiden sonra nasıl bir yol izlediğimizi yazıp kalıcı hale getirmek istedim. Başta da belirttiğim gibi bizim gibi birilerine faydası dokunursa ne mutlu bana..

31 Ekim 2013 Perşembe

ERCIM Doktora Sonrası Araştırma Bursu

Avrupa'da doktora sonrası araştırma yapmaya karar verdikten sonra nerelere, nasıl başvurabilirim konusunda oldukça detaylı bir araştırma yapmam gerekti. Doktorada çalıştığım alanda (Computer Architecture) daha fazla çalışmalar Amerika'da yapıldığından ve doktora boyunca hep Amerika'daki araştırma gruplarını ve yayınları takip ettiğimden Avrupa bana oldukça yabancıydı. 

Öncelikle Avrupa ülkelerindeki üniversite ve araştırma merkezlerini araştırarak başladım. Özellikle yüksek performans ve gömülü sistemler alanında, Avrupa'daki en önemli araştırma networku olan HIPEAC (European Network of Excellence on High Performance and Embedded Architecture and Compilation)'in ilgili alanlardaki iş ilanlarını yayınladığı sayfasının bana çok yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Şu andaki çalışmalarımın desteklendiği ERCIM bursunun ilanını da burada buldum. Bilgisayar mimarisi alanında Avrupa'da araştırma pozisyonu arayanların bakacakları ilk yer burası olmalı. 

SICS (Swedish Institute of Computer Science)'teki doktora sonrası araştırma çalışmalarımda ERCIM bursu tarafından destekleniyorum. ERCIM (European Research Consortium for Informatics and Mathematics), Avrupa'daki matematik ve enformatik alanlarında çalışan araştırma enstitülerinin üye oldukları bir kurum. Farklı farklı araştırma projeleri, çalışma grupları var. Benim kazandığım burs (ERCIM Alain Bensoussan Fellowship Programme) da üye enstitülerde doktora sonrası araştırma yapacakların desteklendiği bir proje. Nisan ve Ekim dönemlerinde olmak üzere yılda iki başvuru dönemi var. Doktora sahibi veya bitirmek üzere olanlar internet üzerinden başvurabiliyorlar. Ben henüz mezun olmadan önce (2013 Nisan döneminde), çalışmaya ne zaman başlayabileceğimi belirterek başvurmuştum. Bu bursa doktora sonrası araştırma yapmaya karar verdikten sonra internette yaptığım araştırmalarda rastlamıştım ilk olarak. Daha sonra üye enstitüleri ve benim ilgi alanımdaki grupları tek tek incelemeye çalıştım. Bu bursa başvurmak için gitmeyi düşündüğünüz yerdeki bir hocayla iletişim kurup ondan onay almakta fayda oluyor, böylece kuvvetli adaylardan biri oluyorsunuz. Bursun verilmesine son olarak ERCIM karar veriyor, ama enstitüden onay almış kişiler arasından seçim yapılıyor muhtemelen. Ben gitmek istediğim yere karar verme aşamasındayken yukarıda bahsettiğim HIPEAC'in sayfasında ERCIM bursu üzerinden bir pozisyon ilanı çıktı. Aslında benim buradaki hocayı araştırıp bulma ve ona yazma ile bu ilanı görmem arka arkaya oldu. Ben ERCIM bursuyla gelmek istediğimi belirten e-postayı SICS'teki hocaya göndermiştim ki, HIPEAC'in web sayfasında ilanı gördüm. Zaten hocadan da böyle bir pozisyonun açıldığı ve ERCIM bursuna başvurmama onay verdiği cevabını aldım. Sözün özü bu bursa başvurmak için illa ki açık bir pozisyonun olması gerekmiyor, gitmek istediğiniz ERCIM üyesi enstitülerdeki hocalarla bağlantı kurabiliyorsunuz. Ama benim durumumdaki gibi enstitü tarafından bu bursu kazandığınız takdirde çalışabileceğiniz bir pozisyon da açılabiliyor. Her iki durumda da internet üzerinden ERCIM bursuna başvuru yapıp tercih ettiğiniz enstitüyü belirtmeniz gerekiyor. 

Bursun imkanlarına gelince; 12 ay boyunca her ay gittiğiniz enstitüye göre değişen bir burs miktarı var. Onun haricinde belli limitlere kadar ülkenize gidiş-dönüş uçak biletinizi, yıl içerisinde katılacağınız konferansları yine burs karşılıyor. 1 yıl süresince diğer iki ERCIM enstitüsüne gidip orada zaman geçirmeniz gerekiyor, ve buralardaki masraflarınız da burs tarafından karşılanıyor. Ayrıca yılda bir kez, üye ülkelerden birinde ERCIM bursiyerlerinin tanışmalarını sağlayacak bir seminer düzenleniyor ve bu seminer katılım masraflarını da ERCIM  karşılıyor. Sonuç olarak, Avrupa'daki araştırmacıların birbirleriyle tanışmaları ve birlikte çalışmaları hedeflenmekte ve bunun için destek verilmekte. 

Bu bursun; bundan sonraki çalışmalarımda Avrupa'dan bağlantılar oluşturmak, birlikte ortak çalışmalar yapmak motivasyonuyla niyetlendiğim doktora sonrası araştırma çalışmam için güzel bir imkan olduğunu söyleyebilirim. Stockholm ve SICS hakkında çok fazla bir fikrim yoktu, ama ilk izlenimlerim oldukça olumlu. Stockholm güzel bir şehir, kuzey insanları sakin ve saygılı. SICS çalışmalarımla oldukça paralel işlerin yürütüldüğü, profesyonel bir araştırma merkezi. Çalışacağım proje de oldukça aktif ve geniş kapsamlı bir proje. 


30 Ekim 2013 Çarşamba

Stockholm'de Hayat

Yazmadığım son 6 ayda doktora sonrası araştırma için karar verme, başvuru, kabul edilme ve başlama dönemlerinden geçtim. 1 haftadır da SICS'te çalışmak üzere geldiğim Stockholm'deyiz. Başvuru ve kabul edildikten sonraki süreçte oldukça çok şey yaşadım ve birçok yeni şey öğrendim. Bundan sonraki birkaç yazımda, birilerine faydasının dokunabileceğini düşündüğüm için bu süreçlerden bahsetmek istiyorum. Sonra da 1 senelik Stockholm hayatımızdan neler düşerse kısmetimize..

28 Mayıs 2013 Salı

Kartepe

Hafta sonunda Kocaeli'ndeki kayak merkezi Kartepe'deydik. İki gün boyunca merkezdeki tek otelde konaklayıp yemyeşil ortamda vakit geçirdik. Bu kez çok uzun yazmayıp birkaç fotoğraf paylaşacağım. Özellikle bir tarafımızda yemyeşil tepeler, diğer tarafımızda Sapanca gölü manzarasıyla kuş cıvıltıları arasında yaptığımız telesiyej seyahatinde fotoğraf çekerken çok keyif aldığımı belirtmek istiyorum. Ama hafta sonunun benim için en unutulmaz anları, otel odamızın tam doğu yönüne baktığını anlayınca gün doğumu saatinde uyanıp güneşin doğuşunu fotoğrafladığım zamanlar oldu. Daha önce aklımızdan geçen İstanbul'da gün doğumu projesini gerçekleştiremedik ama gerçekten güneşin doğuşunu izlemek ve de fotoğraflamak oldukça keyifli oldu. 

Otelimiz



Telesiyejden Sapanca manzaraları

Güneş doğarken-1

Güneş doğarken-2

Gün doğumunda oda manzaramız


4 Mayıs 2013 Cumartesi

Fethiye

Yine bir bahar ayında, güney çok ısınmadan daha önceki Marmaris'e ve Kaş'a kadar olan gezilerimizde eksik kalan arayı tamamlamak üzere Fethiye-Köyceğiz yollarındaydık. Seyahatimiz hava yolu ile ulaştığımız Denizli'de otomobili ve diğer aile üyelerini almakla başladı. Güneye doğru inerken ilk durağımız Saklıkent Kanyonu oldu. Dünyanın en derin kanyonlarından biri olan Saklıkent, bahar mevsiminin gelmesi ve karların erimesiyle artan çağlayan sularıyla görülmeye değerdi. Uzun zamandır fotoğraf çekmediğim için alışkanlığımı yitirdiğimden olsa gerek burada fotoğraf makinamı yanıma almayı unutmuşum.
Saklıkent'ten sonra güneye doğru yola devam ederek geceyi geçireceğimiz Kalkan'a ulaştık. Kalkan'daki otelimiz, zeytin ağaçları içinde deniz manzaralı bir terasa sahipti. Havanın artık iyice ısındığı Antalya'da akşam geç vakitlere kadar terasta vakit geçirme imkanı bulduk. Onun haricinde Kalkan'da yabancı turist sayısı oldukça fazlaydı, otelimizdeki tek yerli turist bizdik. Tam mevsimin de gelmemesi sebebiyle sokaklar sakin, lokantalar bomboştu. 
Kalkan
Ertesi gün oteldeki kahvaltıdan sonra batıya doğru yola koyulduk. İlk olarak Kalkan'ın çok yakınındaki Patara ve Xanthos örenyerlerine uğradık. Erken saatlerde gittiğimiz, uzun bir kumsala sahip Patara genel olarak sakin olmakla birlikte burada Nisan ayında denize giren yabancı turistler gördük. 
Patara plajı
Bir ara yolumuzu kaybettiğimizi düşünmeye başladığımız Xanthos yolunun sonunda, son anda tabelasını görerek bir tiyatronun ve kaya mezarlarının bulunduğu antik şehre ulaştık. Öğleye doğru ulaştığımız için hava oldukça sıcaktı, ve ailenin güneş sevmeyen üyeleri ağaç gölgesinde serinlerken ben fotoğraf çekmek için güneş altında tarihi yapıyı dolaştım.
Xanthos
Öğle yemeği için Fethiye merkeze vardığımızda bir önceki gün Kalkan'da yaşadığımız mekan bulamama tecrübemizden dolayı biraz korkuyorduk. Ama daha önceden şehrin merkezinde yer aldığını öğrendiğimiz balık pazarından ümitliydik. Fethiye sokakları da genel olarak sakindi, ama GPS sayesinde bulduğumuz Fethiye balık pazarına girdiğimizde hareketli ve nispeten kalabalık bir ortam bulduk. Buradaki balıkçılardan birinden Fethiye'de meşhur olan lagos balığı alıp, yine oradaki lokantalardan birinde balığımızı pişirterek bu balık türünü de tatmış olduk. Öğle sıcağında gölgede yer alan bu mekan, sabahtan beri yollarda olan bizler için güzel bir dinlenme ve ferahlama imkanı oldu. Yemek sonrasında sahile inerek yürüyüş yaptık ve sahildeki bir çay bahçesinde oturduk. Çok daha fazla turistik ve kalabalık olacağını düşünerek gece konaklama için tercih etmediğim Fethiye, tam tersine sakin, düzenli bir şehir olarak çıktı karşımıza. 

Bir sonraki durağımız, özellikle kumsalıyla meşhur Ölüdeniz oldu. Virajlı ve inişli bir yoldan sonra ulaştığımız Ölüdeniz, mevsim henüz açılmamasına rağmen hareketliydi. Özellikle yamaç paraşütü yapanlar oldukça fazlaydı. Sanki havaya bir sürü uçan balon bırakılmış gibi görünüyordu. Havanın da çok güzel olmasıyla pırıl pırıl deniz görülmeye değerdi.
Ölüdeniz
Ölüdeniz sonrasında benim ısrarlarımla Osmanlı zamanında inşa edilen Kayaköy'e doğru yola koyulduk. Bir dağ yamacına kurulan ve oldukça geniş bir alana yayılan bu kentte de, diğer yol arkadaşlarım sayesinde çok uzun zaman geçirmeden dönüşe geçtik. Biraz daha virajlı olan kestirme bir yoldan tekrar Fethiye'ye uğradık. Lagosunu tekrar yemek ve daha uzun süre vakit geçirmek üzere Fethiye'ye veda ederek Dalyan'a doğru devam ettik.
Kayaköy
Dalyan'da, Köyceğiz Gölü'nü Akdeniz'e bağlayan kanal boyunca yürüyüş yapıp yemek yedikten sonra dinlenmek üzere otelimize geçtiğimizde bizi bir sürpriz bekliyordu. Daha önceden belirtilmemiş olmasına rağmen gecenin oldukça geç saatlerine kadar otel bahçesindeki müzik ve sohbet sesleri uyumamıza engel oldu. Bu otelde bu aktivitelerin normal olduğunun söylenmesi ve rahatsızlığımızı belirtmemize rağmen gürültünün devam etmesi, Dalyan'ı pek de hoş olmayan bir şekilde hatırlamamıza sebep oldu. İki gece kalmayı planladığımız Dalyan'dan bir gece erken ayrılarak ertesi sabah Köyceğiz üzerinden geri dönüş yoluna koyulduk. Sakin ve çok kalabalık olmayan bir şehir olarak bulduğumuz Köyceğiz'de göl kıyısında verdiğimiz bir kahve molasından sonra Kale üzerinden Denizli'ye döndük.
Köyceğiz
3 günlük gezimiz sonrasında özellikle Fethiye ve Köyceğiz şehir merkezlerini çok beğendiğimi ve daha fazla vakit geçirmeyi istediğimi söyleyebilirim. Köyceğiz gölünden Dalyan kanal boyunca bir tekne turu da bizim yapmadığımız, ama hoş olabileceğini düşündüğüm bir aktivite.